STOCKHOLM SENDROMU-3: SÜLEYMAN M. YAZDI

img 4413
Bir Eurovision macerası daha sonlandı. Bir hafta geçmiş bile. Ama hala o günlerin sarhoşluğu içinde birçoğumuz. Hafızalarımız bir su damlası kadar berrakken birkaç kelime yazmak en iyisi.

Senelerdir Eurovision fanıyım ama ilk defa geçen sene Viyana’da yapılan 60. Yarışmaya seyirci olarak katılmıştım. Erasmus döneminden devam eden vizem ve geçen sene Azerbaycan temsilcisi olan Elnur’un online çekilişinden kazandığım bilet sayesinde gitmek kaçınılmaz olmuştu. Orda geçirdiğim dolu dolu on günün hayatımın dönüm noktalarından biri olacağını bir sene sonra anladım. İçimde engellenemez bir ses Stockholm’e git diyordu. Sanırım bu bir virüs. Vücuduna bir kere giriyor ve bir daha ayrılmıyor. Her sene Mayıs ayında bir ateş basıyor, titreme geliyor. Tedavisi de o sene Eurovision neredeyse oraya gitmek ve o havayı almak. Ben de bu virüsü Viyana’da almış olmalıyım ki gitmeyeceğim dediğim halde içimdeki sesten kaçamadım ve biletler, rezervasyonlar, bavullar ayarlandı ikinci Eurovision macerası için.
Bu sefer işten kolay izin alamadığım için Stockholm’de üç gün kaldım. İkinci yarı finali ve finalin son kostümlü provasını Globen Arena’da Ogae Türkiye üyesi arkadaşım Göksun ile izledik. Sizin de televizyondan tecrübe ettiğiniz gibi bütün şovlar kusursuzdu. Her ayrıntı incelikle düşünülmüştü. Postcardlar, açılış şovları, interval act’ler.. Hepsi ayrı güzeldi. Benim bu şovlar arasında en çok beğendiğim ikinci yarı finalin açılış şovu History of Esc ve final sonrası yapilan Love Love Peace Peace şarkısı idi. Etrafımdaki herkes İsveç’in yarışmaya ne kadar iyi hazırlandığından ve şovun mükemmelliğinden bahsediyordu.
Eurovision’dan arta kalan zamanlarda az da olsa şehri gezme imkanı bulabildim. En çok ilgi çeken bölüm Gamla Stan ve Södermalm adalarında birçok tarihi bina ve çok keyifli restoranlar, cafeler var. Euroclub’un hemen arkasındaki kraliyet sarayı, büyük katedraller ve sevimli küçük evler de gayet göz kamaştırıcı. Ayrıca bazı metro istasyonları renkli birer mağara gibi tasarlanmış ve yolculara görsel bir şölen hazırlamıştı. Bu istasyonlardan en iyisi bence Radhuset idi.

img 4406
Bu senenin ayrı bir özelliği ilk defa Ogae akreditasyonu almış olmamdı be bu akreditasyonla Euroclub’ta eğlenebilme ayrıcalığıydı. Kaldığım her gece Euroclub sayesinde çok güzel geçti ve başka bir eğlence mekanına gitme gereği kalmadı. Stockholm gece hayatından mahrum kaldık ama Euroclub’ta çalan Eurovision şarkıları sırasında hepimiz çok eğlendik. Euroclub sunucuları Velvet ve Shirey Clamp ile küçük bir sohbet şansı yakaladım. İkisi de çok iyi birer şarkıcı olmalarının yanında çok içten insanlar. Bu senenin Eurovision temsilcileri de sıklıkla Euroclub’ta eğlenmeyi tercih ediyordu. Türkiye’yi fahri olarak temsil eden San Marinolu Serhat içtenliğiyle herkesin sevgilisi olmuştu. Kendisiyle yaptığım sohbette Artvin’den geldiğimi söylediğimde bu büyük değişime çok şaşırdı. Danimarka’dan Lighthouse X de yakışıklılıklarıyla fanların gözdesi olmuştu. Grup üyelerinden Martin yarı final gecesi ellerinden geleni yaptıklarını ama her ne olursa olsun sahnede çok eğlendiklerini söyledi.

img 4407
Gelelim yarışmaya ve sonuçlara. Ikinci yari final beklediğimden çok daha iyi geçti. İlk izlediğim andan itibaren desteklediğim ve sanatçı olarak bu sene açık ara önde olan Jamala mükemmel bir performans gösterdi. Yine de içimde Avrupalıların anlayıp anlamayacağı konusunda bir şüphe oluşmadı değil. Yarışma öncesi pek şans vermediğim Avustralyalı Dami Im sesiyle arenayı tam anlamıyla yıktı. Çok güçlü bir performanstı. İkinci yari finalin kazanani olacağı çok belliydi. Bulgar temsilcisi Poli Genova ve Belçikalı Laura Tesero da hareketli şarkı olmanın avantajıyla Globen’i ayağa kaldırdılar.
Cumartesi günü final provasını izledik. Sabah biraz hava almak için yürürken karşıma Letonya ve Avusturya delegasyonu çıktı. Zoe ile biraz konuşma şansı buldum. Şunu söylemeliyim ki televizyonda göründüğünden çok daha guzel bir kız. Gece için iyi şanslar diledim ve arenaya doğru yol aldık. Birçok yarışmacı makyajsız ve saçları yapılmamış bir şekilde çıktı. Ilk yari finalden izlemediğim performanslara odaklandım o yüzden. Büyük favori Rusya’nın performansı görsel açıdan çok iyi olsa da şarkının demodeliğini kapatmadığı için kazanamayacağına emin oldum. Ev sahibi ülkenin temsilcisi Frans çok etkileyici bir sadelikteydi. Ermeni kız Iveta ise bir kulaklık sorunu yaşadı ve kendini duyamamasına rağmen çok iyi bir performansla çok alkış aldı. Yarışma öncesi favorilerimden Azerbaycan ise Semra’nın yetersiz performansı nedeniyle bir hayal kırıklığı yaratmıştı.

img 4409
Finali nerede izleyeceğimize dair beyin fırtınası sonunda arkadaşımın önerisi olan eski bir İsveç tiyatrosunun barındaki partiye gitmeye karar verdik. Çok gürültülü bir ortamda çoğunluğu İsveçli olan bir kalabalıkta izledik. Doğal olarak isveç performansı sırasında herkes koptu be şarkıyı söylemeye başladı. Tüm performanslardan sonra favorim hala Ukrayna idi ama ibre Avustralya’yı gösteriyordu. Love Love Peace Peace, Justin Timberlake ve Mans performansları sonrası yeni oy sistemi ilk defa jüri oylariyla başladı. Jurilerin favorisi açık ara Avustralya idi ama Ukrayna da 109 puan geriden yarışa pamuk ipliğiyle de olsa bağlıydı. Rusya ise jüriden aldığı düşük oylarla zirve mücadelesinden çoktan kopmuştu. Büyük heyecan halk oyları açıklanırken başlamıştı. Avustralya’nın oyları açıklandıktan sonra Ukrayna’nın 300 puan üstü alması kazanmaya yetiyordu. Petra 323 puanı açıklayınca sevinçten kendimizi kaybettik. Böylece yarışmayı izlemeye başladığım 2003’ten beri ikinci kez bir favorim kazanıyordu. Bu da Stockholm ve Eurovision macerasına çok güzel bir son oldu.

img 4405
Dönüş yolunda bütün Türk kafilesi keyifle uçaklarını beklerken seneye büyük ihtimalle Kiev’de görüşmek üzere diyerek uçaklarımıza doğru yol aldık.
Not: Google’ın kıyağı ile Stockholm’de çektiğim resimler ve videoların kolajını bu linkten izleyebilirsiniz.