NE YARIFİNALDİ AMA!

Biz Eurovision fanları için adeta “Küçük Eurovision” olan, kafamızda tahminler/teoriler oluşturmamıza neden olan, zaman zaman bizi  kutuplaştıran Melodifestivalen’in 2020 ayağı dün akşam itibari ile başlamış oldu. 
Sunucular, yarışmacılar, sahne derken tansiyonu sürekli yüksek tutan Mello, yarışmanın en dişli rakiplerinden sayılacak dört ismi aynı yarı finale koyarak tansiyonu oldukça yüksek bir giriş yaptı. Yarı finaller ve yarışacak isimler açıklandığında muhtemelen bu dörtlünün top 4 olacağı konusunda kimsenin şüphesi yoktu. Herkesin aklında hangi ikili direkt finale giderken diğer ikisi ikinci şans turuna kalacak sorusu vardı. Kuvvetle muhtemel ki bu yazıyı okuyan sen sevgili okurun aklındaki ile benim aklımdaki de uyuşmuyordu. Çünkü dün akşamdan sonra gerek resmi Mello hesaplarında gerekse internet gazeteciliği yapan tüm ESC hesaplarında benzer yorumlar var…
Gelelim kendi yorumlarıma;
 Robin Bengtsson – Take a Chance
Kendi adıma tüm Mello tarihimde Robin Bengtsson kadar az sevdiğim başka bir isim yoktur. Sanatçı kişiliği ile alakalı yorum yapabilecek donanımda değilim fakat Robin’in tiz seslerinde beni rahatsız eden bir şeyler var. Bu yüzdendir ki her zaman Constellation Prize’ı, I Can’t Go On tercih etmişimdir. Take a Chance’e gelecek olursak; benim için hala Constellation Prize’ı geçebildi mi, bilmiyorum. Fakat benim için en tatmin edici Mello şarkısı oldu diyebilirim. 
Bir kere bu şarkının bir zeka ürünü olduğunu düşünüyorum. Sözleri basit ama değerli. Melodisi hemen kulağına aşinalık yaratıyor ve Robin dördüncü kez tekrarladığında sen de onunla birlikte tekrarlamaya başlıyosun. Sound olarak da dinlediğinde -en azından bana- keyif veren bir yapısı var. Tüm bunları çantaya attığımda Robin’in finale çıkmaması işten bile değildi. Eğer Andra Chansen’e kalmış olsaydı biz bu şarkıya erişebiliyor olacaktık ve muhtemelen daha fazla insanın sevgisini kazanıyor olacaktı. Diğer şarkıları dinlemeden birinci olur demek çok farazi olur fakat bıraktığı etkinin pozitif dönüşü olacağı kanaatindeyim.
The Mamas – Move
Bu ekibe sempati besleyememek mümkün mü?
Tam beklediğim gibi bir şarkı geldi bu ekipten. Melodifestivalen’in hatta Eurovision’un bu gospel ruhuna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hatta bu ruhun Eurovision’u çok farklı bir noktaya getireceğine dair inancım da var. Genel olarak şarkının müzikalitesi -özür dilerim ama- Melodifesitvalen’e bile bir gömlek üstte. Ekibi izleyip büyülenmeyen çok az insan vardır muhtemelen onlar da Arielana’ya oy vermiştir. (Yazarımız burada Elvana Gjata’ya göz kırpıyor)
 Gelelim kişisel düşüncelerim ve yorumlarıma; daha önce de belirttiğim gibi bu şarkı gelsin ve Eurovision’a gospel ruhu getirsin çok isterim. Fakat bende eksik bir tat var ama bunun ne olduğunu asla bilmiyorum. Belki görsel şov olarak yeteri kadar ateş yağmuru vs göremediğim içindir. Burada biraz John Lundvik’in sadeliğinin izlerini görüyoruz. İtiraf etmeliyim ki o sadelik John Lundvik’e daha çok yakışmıştı. Şarkının zirveye taşındığı o koro kısımlarında gözlerim arkada bir kilise korosu aramadı desem yalan olur. Ama sanırım bunu da yapmış olsalardı olduğum yerde eriyebilirdim.
Malou Prytz – Ballerina
 Geçen sene Malou’nun şarkısını o kadar sevmiştim ki; bu sene de ister istemez ikisini yarıştırır oldum. Ballerina’da eksik bir şeyler olduğu konusunda çoğunluk olarak hem fikir oluruz diye düşünüyorum?
Hatırlarsanız Lisa Ajax “I Don’t Give A” ile geldiğinde, Wiktoria “Not With Me” ile geldiğinde ya da Molly Sanden “Youniverse” ile geldiğinde çok benzer yorumlar yapılmıştı. Bu insanlar Melodifestivalen’e ilk katıldıklarında bir tarz ile katılıyorlar, İsveç halkı bu insanları bu tarz ile seviyor ve ödüllendiriyor. Fakat tarz değişikliği yaşadıklarında oturmayan bir şeyler olduğuna dair insanlarda huzursuzluk yaşanmaya başlanıyor. Bunun en güncel ve en çok konuşulan örneği geçtiğimiz yıl Wiktoria olmuştu. İnternet gazetelerinin/bloglarının çoğunda insanlar “Save Me” tarzı bir şey beklediğini söylemişti. Sonucu da maalesef ki olumsuz olarak Wiktoria’ya yansımıştı.
Yukarıda anlattığım tüm bu durumun Malou Prytz için de geçerli olduğunu düşünüyorum. “I Do Me” ile o kadar sevmiştik ki, bu sene de benzer tarzda bir şeyler bekliyordum. Maalesef ki Ballerina bu anlamda beni tatmin etmedi. Hatta ikinci şanstan çıkamama ihtimali bile olduğunu düşünüyorum. Şarkı Mello standartlarında  fakat tekrar dinlediğinizde sofradaki tuzun eksik olduğunu anlayacaksınız.
Felix Sandman – Boys With Emotions
Daha adı açıklandığı anda hepimizin aklında aynı soru belirmişti; zirve ortağı bu sefer zirve sahibi olmaya mı geliyor?
Boys with Emotions içinde bir çok eksi Mello performansından esintiler bulunduruyor. Şarkının mesajı çok güçlü ve sound olarak yeni bir şeyler vadediyor. Alt yapısı konusunda inkar edemeceğim bir güzellik var. Özellikle nakarat kısmında altta duyduğumuz o güçlü vibe şarkıyı daha da yukarı taşıyor.
“E bu kadar güzel şeyler söyledin de şarkı sence niye ikinci şans turuna kaldı?” dediğinizi duyar gibiyim. Bununla alakalı kişisel görüşlerim ve teorilerim var.
Öncelikle Felix’in 2018’in ekmeğini yediği bence çok aşikar. Bunu gerek özgüveninde gerekse performansındaki Benjamin Ingrosso göndermelerinde görebiliyoruz. Göndermeler demişken performansın Wiktoria, Benjamin Ingorrosso ve Nano esintileri olduğu İsveç medyasında da konuşulan bir konu. Evet, böyle olduğu konusunda ben de aynı fikirdeyim. Fakat bunların harmanlanıp bir Felix ortaya çıkardığını düşünüyorum. 
Gerek Mello sürecindeki konuşmaları gerekse performansı bende -üzülerek söylüyorum- Felix’e karşı bir antipati oluşturdu. Genel tavır olarak 2018’de bıraktığımızdan farklı bir Felix bulduk. Bu Felix, Netflix’teki “Quicksand” isimli dizide canlandırdığı Sebastian Fagerman isimli karaktere daha yakın bir noktada benim için. Bahsettiğim bu durum Felix’e olan sempatinin The Mamas’a kaydırmış olabileceği yönünde bir teorim var. İkinci Şans’tan çok net Finale yükselecektir. Bu konuda da bir şüphem yok.
Gelelim olabilitesi yüksek olan teorime; Felix’in ikinci şans turuna kalması baştan planlanan bir şeydi. Eğer direkt finale çıksaydı malum şarkıya erişemiyor olacaktık. Ama şu an istediğimiz an bu şarkıya erişebiliyor olacağız. Böylelikle insanlar dinleyerek sempatisini arttırabiliyor olacak ve finalde Felix’e olan sempatilerinde bir artış olacağından oylamayı pozitif etkileyecek. Radyolarda çalınma durumunu bilmiyorum ama eğer radyolarda çalınmasına da izin varsa bunlar final akşamında Felix’e hava, su ve yol olarak dönecektir.
Dönelim diğer üç şarkıya;
Sonja Alden – Sluta Aldrig Ga
Sanırım diğer üçlüde en sevdiğim performans bu oldu. Beşinci olacağı çok netti. Çünkü izlemesi de çok keyifliydi, dinlemesi de. 90’ların Celine Dion’u gibiydi. Ama diğer dörtlünün arasından sıyrılmasının zor olduğu aşikardı. Başarılı bir katılım olduğunu düşünüyorum.
OVÖ – Inga Problem
Mello’da her sene böyle bir katılım oluyor mutlaka. Bazen Samir&Viktor bazen üçüncü kişiler… Bence çok eğlenceliydi. Yarı finalden sağ çıkması imkansızdı tabii ki ama güzel bir katılım
Suzi P – Moves
 Bu şarkı için sadece şu yorumu yapacağım; şarkının nakaratına geldiğinizde Replay’ın “Heart beats like an 808” diye başlayan kısmını aynı Replay’deki gibi mırıldanın…

OGAE Türkiye ekibinden Burak K. Yazdı. Siz yorumlarınızı paylaşabilirsiniz.