2017 İÇİN KULİSLERDE NELER OLUYOR?

Ev sahibi şehrin de belirlenmesi ile birlikte iyice Eurovision ruhuna büründüğümüz şu günlerde, 2017 yılının ilk temsilcisini geçtiğimiz günlerde öğrenmiş olduk.

 Temsilci Hovig Demirjan’ın adının resmi olarak açıklanmasından önce kulislerde başka bir ismin Kıbrıs adına yarışabileceği konuşuluyordu. Bu isim, 2011 yılında Stereo Mike ile düet yaptığı “Watch My Dance” isimli şarkısı  ile  Yunanistan’ı temsil eden Loukas Giorkas’dan başkası değildi. Giorkas’ın, Eurovision’un hayatındaki en büyük deneyimlerden biri olduğunu ve güzel bir proje ile tekrar Eurovision’un bir parçası olabileceğine dair söylemleri olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Loukas Giorkas ismini ilk duyduğumda çok heyecanlandığımı ve bu dedikodunun gerçek olabileceğine inandığımı söyleyebilirim.
Giorkas dedikodularının çıkmasından bir hafta kadar sonra Hovig’in adı açıklanmış ve ilk temsilci böylelikle belli olmuştu.Tüm dünyada versiyonları yayınlanan ve bir dönem ülkemizde de bir versiyonu olan “X Factor” yarışmasının, Yunanistan formatının ilk sezonunu Loukas Giorkas birincilik ile tamamlamıştı. Hovig ise bu yarışmanın ikinci sezon yarışmacıları arasında yer almış ve canlı yayınlarda yarışmaya hak kazanacak “Top 4” içinde yer almıştı. Bu yüzden Hovig’in Yunanistan’da belli bir bilinirliği olduğunu ve fan kitlesine sahip olduğunu söyleyebiliriz.
 Biz aslında Hovig ile aynı dönem X Factor’de yarışmış, başarısını kanıtlamış, her ne kadar yarışmayı birinci olarak tamamlayamasa da Eurovision’da temsilci olmaya hak kazanmış iki ismi daha biliyoruz. 2012 yılında Yunanistan’ı “Aphrodisiac” isimli şarkı ile temsil eden Eleftheria Eleftheriou ve yine 2012 yılında Kıbrıs’ı “La La Love” isimli şarkı ile temsil eden Ivi Adamou’nun yolları burada kesişiyor. Bu üç isim X Factor Greece’in ikinci sezonunda yarışmış ve Top 4’da kendi kategorilerinde kendilerine yer bulmuştu.Yarışmayı Adamou 65 puanla 16. sırada tamamlarken, Eleftheriou 64 puanla 17. sırada tamamlamıştı.
Eurovisionda yüzü pek gülmeyen Kıbrıs’ın Hovig ile bu ikiliden daha iyi bir sonuç elde edeceğini umarak başka bir kulis ismine daha dönelim.
Kulislerimize Kıbrıs/Yunanistan ile başladığımıza göre ikinci kulis ismimizin Yunanistan olması gayet makul olur.Yunanistan tek birinciliğini 2005 yılında Kiev’de almıştı. Daha önce uzun uzun yazdığım Yunanistan incelemesinde bu konuya değinmiş; Helena Paparizou’nun Yunanistan’a getirdiği ilk en iyi derece ve ardından ilk birincilik gibi iki önemli tacı olduğunu vurgulamıştım. Tam da bu yüzden Yunanlı dostlarımızın Helena Paparizou’yu gizli silahları olarak benimsediklerinin altını çizmiştim.
Jamala yarışmayı kazandığından beri bir çok Yunan dostumuzun ortak sosyal ağlarda ya da sosyal paylaşım sitelerinde de altını çizdiği gibi 2017 Yunanistan için Helena Paparizou bu konudaki en büyük isimlerden biri olarak görülüyor. Bunda Helena Paparizou’nun da tekrar Eurovision’un bir parçası olmak konusunda istekliliğinin de payı büyük. Kendisini daha önce İsveç’in meşhur eleminasyon sistemi olan Melodifestivalen’de yarışırken gördük.
Bu noktada kendi kendime soru sorduğum iki nokta var. Helena Paparizou’nun yarışma konusunda istekli olduğuna hemfikiriz. Evet, Paparizou’nun Yunan kökenli ama İsveç doğumlu olduğunu ve hayatının büyük bir bölümünü İsveç’te geçirdiği de biliyoruz. Aynı zamanda Yunanistan adına büyük başarılara imza attığını da biliyoruz. Gerek Yunan gerek İsveç televizyonunda başarılı işlere imza attığını ve her iki ülkede de güzel bir fan kitlesine sahip olduğunu da biliyoruz. Peki, eğer yarışma konusunda istekliyse böyle bir teklifle Yunanistan delegasyonuna gitse büyük ihtimalle seçilecekken şansını İsveç’ten yana denemek istemesi neden? Doğduğu ülkeye duyduğu bir minnet borcundan İsveç adına yarışmak istiyor olabilir mi? Ya da günümüz şartlarında İsveç’in oy potansiyelinin daha iyi olduğunu ve bunun kendisi için bir avantaj olduğunu düşünüyor olabilir mi?
Bu iki sorunun cevabı konusunda emin olamasam da emin olduğum tek şey var Helena Paparizou’yu tekrar Eurovision sahnesine görmek istemediğim. Bu onu sevmediğimden değil. Tam aksine, severim. Ama artık ne 70’lerdeyiz ne 80’lerde ne de 90’larda. Günümüz şartlarında daha önce yarışmada iyi başarılara imza atmış insanların tekrar yarıştıklarında aynı şekilde başarılı olacaklarına inanmıyorum. Eurovision’un bize son yıllarda altını çizdiği bir şey varsa bu da yenilik açlığıdır. Her sene birinci olan isimlere baktığımızda bir önceki senenin birincisinden ve kendi senesindeki diğer yarışmacılardan farklı olduğunu çok net bir şekilde görebiliriz. Her sene mutlaka bir iki tane tekrar yarışan isim olur. Şu son on yıla bakalım bir iki istisna dışında hepsinin ilk seferlerinden daha kötü dereceler aldığını görebiliriz. Tam da bu yüzden Paparizou’yu tekrar sahnede görmek istemem ve hayalimde hep o mini elbisesi ve dört dansçısıyla sahnede büyüleyen Yunan şarkıcı olarak kalmasını isterim.
Bir sonraki Kulis haberimizde rotamızı İspanya’ya çeviriyor olacağız. 2014 yılında “Dancing In The Rain” isimli şarkısıyla bizi büyüleyen Ruth Lorenzo’nun tekrar Eurovision tozu yutacağı başka bir haber olarak karşımıza çıkıyor. Son zamanlarda Ruth Lorenzo’nun da “tekrar teklif gelirse kabul ederim” ya da “tekrar yarışmak isterim” gibi açıklamalar yapması bu iddiayı oldukça güçlendiriyor.
Ruth Lorenzo ile ilk olarak 2008 yılında yarıştığı X Factor UK’de tanışmıştım. O zamanlar sesini çok beğendiğimi hatırlıyorum ama bir gün bu kızın İspanya adına Eurovision’a katılabileceğini hiç düşünmemiştim. Daha sonra yarışmada görünce sevinmiş, Conchita kazandığında da yanında koşup tüm içtenliği ile tebrik edip sarıldığında iyice sevmiştim. Açıkcası yukarıda yazdığım ile çelişecek belki ama Lorenzo’yu tekrar sahnede görmek ister miyim bilemiyorum. Güzel bir ses, güçlü bir yorum ve Lorenzo’yu dinlemeyi seviyorum. Bunu kabul ediyorum. Ama İspanya’nın yarışma içindeki tutumunu değiştirmesi gerektiği kanısındayım. Güçlü vokaller ve ortlama üstü şarkılar yollamayı adet bilen İspanya’nın oy potansiyelini de düşünürsek kendilerine yeni bir şey katmadıkları sürece değil Lorenzo ile, Buika’yla bile katılsa şansı zor gözüküyor.
Kulislerde dönen son isim ise bize oldukça yakın biri. Serhat Hacıpaşalıoğlu.
Geçtiğimiz yıl San Marino’yu temsil edecek ismin bir Türk olacağı açıklanmış, kısa bir süre sonra da Serhat’ın adı resmi olarak duyulmuştu. Şarkısı “I didn’t know” başta tepkiler alıp, beğenilmezken yapılan düzenlemeler ve disko versiyonu olarak yayınlanması ile ilgi çekmi, giderek artan bir kitleye sahip olmuştu. Stokholm’den beklenenin üstünde bir ilgi ile dönen Serhat, her ne kadar finale çıkamamış olsa da büyük ilgi gören, sevilen bir isim olarak geri dönmüştü.
San Marino’nun aynı temsilciyi tekrar göndermek gibi bir alışkanlığı olduğunu düşünürsek Serhat’ı tekrar Eurovision sahnesinde izleyebilmemiz muhtemel gözüküyor. Serhat’da daha önce yaptığı açıklamalarda Eurovision sahnesinde olmanın onun hayali olduğunu söylemiş ve hayalini gerçekleştirdiğini söylemişti. Kim bilir belki hayalini bir üst aşamaya taşımak için tekrar masa başına oturur ve temsilciliği kabul eder.
TRT’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı resmi açıklama ile 2017 sahnesinde olmayacağımız kesinleşmiş oldu. Her ne kadar ülke olarak yarışmacılar listesinde adımız olmayacak olsa da biliyorum ki yarışmayı izleyenler arasında Türkler de olacak ve Kiev International Exhibition Center’da Türk bayrağı dalgalanıyor olacak. Biz Türk fanlar olarak bu kadar işin içindeyken Sahnede de bir Türk olsa fena mı olur? Hem Serhat’ın da 2016 yılındaki olanları bir süzgeçten geçireceğini düşünürsek 207 yılına daha iyi hazırlanabileceğini düşünüyorum.
 Malesef ki bunlar şimdilik kulis dedikoduları. Bunların ne kadarının gerçek olup olmadığını önümüzdeki günlerde görüyor olacağız.
Şimdilik hoşçakalın.
Burak K.