TRT: OYUNBOZAN DEĞİL OYUNKURAN!

TRT, 9 ocak pazartesi akşamı,  2012 Eurovision Şarkı Yarışması‘nda Türkiye’yi Can Bonomo‘nun temsil edeceğini açıkladığında, aylardır medyada “Eurovision’a falanca gitsin, filanca gidecek…” spekülasyonları, yetkin olmayan odakların fantezilerinde darmaduman oldu. Şimdi herkes “Şaşkın“:

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=M3crrU-pD5g]

Can Bonomo, yıl boyunca hemen hiç kimse için Türkiye’yi Eurovision’da temsil edecek isimlerden biri olarak anılmamıştı. Zira ezberler, profesyonel solist ve/veya gruplar üzerinden kurgulanıyor; çok satmış albümleriyle, görsel medyada popülaritesi eksilmeyen bültenleriyle ve iddialı deklarasyonlarıyla daima gündemin baş köşesine yerleşme yarışındaki öznelerin etrafında tur atıyordu. Can Bonomo‘nun seçimiyle, tüm bu şablonları üreten ve sahiplenenlerin, kendilerince haklı sitemleri/serzenişleri ve “ama” ile başlayıp bir türlü bitmeyen cümlelerin aktarımı yeni bir “Tespit Kaosu”na taşınmamıza neden olacak.  Buraya kadar yaşanacak olanlarda her hangi bir tuhaflık ya da yakışıksızlık söz konusu değil. Zira önceki yıllarda da benzer “çemkirme” hırçınlıklarına toplum olarak gayet alışığız ve hatta bunu izlemekten garip bir keyif de almıyor değiliz. Fakat Can Bonomo’nun temsili ile ilgili resmi açıklama yapılır yapılmaz, daha Ana Akım Medya‘nın bilir kişileri ve müzik dünyamızın eşsiz(!) icracıları pek değerli kanaatlarını iletmeden, sosyal medya ortamında nahoş, bel altı bile sayılamayacak ajitatif “okuma”lara hemen dahil oluverdik. Gençliği dolayısıyla yeterince deneyimli olmamasını öne sürenler olduğu gibi DNA ölçeklerinde faşizan yaklaşımlarını pervasızca sergileyenler de cirit atmaya başladı.

2004 Eurovision Şarkı Yarışması temsicimiz Athena‘nın solisti Gökhan Özoğuz‘un omuzundaki dövmeyle ilgilenenlerin yorumlarını unutmadık.. Sertab Erener‘in Sebatayist’liğiyle ilgili çarpık ve de saldırgan ikazların harareti bugün de sıcaklığını koruyor.. Şimdi bu toplum mühendisliğine soyunan politik akbabaların, siyasi jargon doğurganlığından vazgeçmeyen kemirgenlerin Eurovision platformundaki şenlikli “Tevhid” ruhunu manipule etmelerine izin vermemek daha da büyük bir önem kazanıyor.

Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından önce de sonra da topraklarında onlarca milletin, onlarca kültürün giriftliğini ısrarla sürdürdüğü eşsiz bir ülkedir. Travmalarına, tarihsel kırılmalarına, uluslararası ilişkilerinde yaşadığı tökezlemelerine rağmen bu renklilik kendi içinde kendini yaşatmasını biliyor, bilecek de… Eğer Eurovision Şarkı Yarışmaları da, birbirlerine “nazar” atmaktan mustarip ama “nazar” etmeye gönüllü yığınları aynı salonda, aynı sahnede, aynı televizyon yayınında bir araya getirmeyi başaran bir Festivaller Antoloji‘sine tekabül ediyorsa, her katılımcı ülkenin de bu “Bir” olma makamını kendi kadrajında soluksuz bırakmaması gerekir. Denizler ötesi “Hinterland”ından bile nemalanmakta çekince görmeyen Fransa örneği, vurgulamak istediğim “özgüven”i aslında çok iyi açıklıyor. Buradaki Fransa’nın Sarkozy‘den ibaret olmadığını önyargısız ve dinç zihinler iyi bilirler…

Türkiye; bir Norveç gibi, bir Estonya gibi, bir Ermenistan gibi topraklarında  homojen kimlikler barındıran ülkelerden değildir. Can Bonomo‘nun kromozom kaynaklarına ya da inancına yönelik (neyse ne?) gelebilecek  ilgisiz tabelaları, bu ülke top yekün göğüsleyip dikkate almamayı becerebilmelidir. 24 yaşındaki, hayatı belki de başarılı olmaya yazgılı bu genç insan yalnız bırakılmamalıdır. Çünkü, müzikal temsiline yaslanmayan bir sancı, henüz ön ağrılarını hissettirmeden endike edilmezse yapay krizlerle boşuna mücadele etmemiz de kaçınılmaz olacaktır.

Can Bonomo, alacağı sonuç ne olursa olsun, Bakü’de “İstanbul Müziği” dediği türünün iyi bir örneği ile hafızalarımızı keyiflendirecek bir performansa imza atacaktır. TRT, Türkiye’nin temsilcisini belirlerken, önümüzdeki yıllarda da bu topraklara yüzyıllardır nefeslerini veren Ermeni, Yahudi, Kürt, Rum ve diğer tüm kimlikleri görmezden gelmeyi bıraktığını/bırakacağını Can Bonomo üzerinden güncelleyip, yeniden duyurmuştur. O yüzden Can Bonomo, resmi kurumlarımızın kasvetlere gark eden algılarındaki esnekliğe mevcut samimiyetiyle önemli bir ivme kazandıracaktır. Elbette ki İsrail‘le ilişkilerimizin son derece yaralı olduğu bir dönemde, milli mesele olmayı hala sürdüren Eurovision gündemi de bundan nasibini alacaktır. Umudumuz, beklentilerimiz ve hedeflerimiz, Can Bonomo‘nun Bakü‘deki renkli temsiline katkıda bulunmaya yönelik olmalıdır. Bu ülkede yaşayan her müzik aşığı insanın “Bana Bir Saz Verin” çağrısına cevap vermekten artık kaçınmamalıyız:

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=gt027PfguDQ&feature=related]

16 mayıs 1987 doğumlu Can Bonomo’nun, bu sene doğum gününü Bakü’de, provalar haftasında heyecan içinde kutlarken,  yayın geceleri -artık şapkasını takar mı takmaz mı bilemeyiz- mizah dolu mimikleriyle milyonlara unutulmaz bir 3 dakika vaadettiğini görmeye niyet etmeliyiz. Öyle ki iri gözleriyle bütün salonu ve yarışmayı izleyenleri kuşatacağını söylemek de asla abartılı bir mecaz olmayacaktır.

Çünkü her mesele, hayata büyük gözlerle, geniş açılı vizyonlar eşliğinde bakabilmekle çözülüyor aslında. İşte o zaman, baktığımız her karede muhteşemliği yakalamamız ve her an bunu içtenlikle kutsamamız mümkün olabiliyor. 

Yeri gelmişken, Mecnun’un aşkından Meczup olduğu Leyla’nın küçük bir hikayesine değinmekte fayda var: Dönemin hükümdarı Harun Reşit, Mecnun’un aşık olduğu Leyla’yı merak eder, görmek ister. Leyla, Harun Reşit’in huzuruna getirilir. Harun Reşit Leyla’yı görür görmez çok şaşırır, zira karşısındaki kız, son derece çirkin, kara kuru bir bayandır. Bir süre Leyla ile konuşur ki, ilk anda fark edemediği bir güzelliğini yakalamak ister. Ama Harun Reşit, bir türlü o güzelliği Leyla’da göremez ve bunu da Leyla’ya söyler: “Kızım, bakıyorum da sen hakikaten çok gudubetsin.. İnanılır gibi değil.. Gerçekten bizim Mecnun’un aşık olduğu Leyla sen misin kızım? O Leyla sen misin?”  Leyla’nın cevabı çok kısadır: “Sayın hükümdarım, ben Leyla’yım da siz Mecnun değilsiniz!…”

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=mnmD_f0h28Y&context=C36395ebADOEgsToPDskKv6IiAEhm79x7_84GqGCQ3]