OGAE TURKEY STOCKHOLM GÜNLÜĞÜ-14

img 4035
Stockholm’e gidilir de ABBA müzesi gezilmeden dönülür mü hiç? Arkadaşımız Ali Solman, kendi değil ama kalbi Stockholm’de olanlar için ABBA müzesi izlenimlerini paylaşıyor.

Herkese iyi günler. Dün günlerden Eurovision’du. 2006 yılından beri, hayatımın büyük bir kısmını ele geçirmiş bir yarışma olduğu için, ben de canlı yayın başlamadan, Eurovision deneyimini daha çok hissedebilmek için, Eurovision tarihinde kazananlar içinde belki de çok önemli bir yeri olan, çocukluğumdan beri çok sevdiğim ABBA grubunun müzesine gittim. Geçtiğimiz aylara kadar adı sadece ABBA müzesiyken, şu anda ABBA ve Eurovision müzesi olmuş. İçeriye girer girmez Eurovision büyüsü sizi sarıyor. Giriş kapısında sizi, Eurovision için ne yazık ki çok etkili bir adam olan Christer Björkman’ın Melodifestivalen ve Eurovision akredite kartları karşılıyor. Hayret etmemek imkansız.

Daha sonra turnikeleri geçip de alt kata inince, masal diyarında olduğumu hissettim. Televizyonlarla dolu kocaman bir odada, İsveç’in şu ana kadar kazanmış 6 şarkıcısını görerek ve kulaklıklarla dinlemek mümkün. Odada sadece bu da yok. Şu ana kadar İsveç’in kazanmış olduğu tüm şarkıcıların kostümleri var. ABBA’nın kıyafetlerinden, canlı yayında çalmış oldukları elektro gitara kadar. Loreen’in kıyafetinden, Herrey kardeşlerin altın ayakkabılarına kadar. Odada ayrıca karaoke yapabileceğiniz ekranlar, mikrofon ve Eurovision bilgilerinizi ölçebileceğiniz, arkadaşınızla yarışabileceğiniz ekranlar da mevcut. Ayrıca, arkalarda bulunan diğer ekranlarda da 60 yıllık geçmişi olan Eurovision’un şarkılarını yıllarına göre dinlemek ve videolarını izlemek mümkün. Videolarda ayrıca yıllarına göre oylamayı da görebilirsiniz. Dün, Gökhan diye bir arkadaşımla 2003 oylamasını izledik mesela.
img 4034
Bu odayı geçip yan odaya girdiğinizde, ABBA’nın dünyasına da giriş yapmaya başlıyorsunuz. Girişte bize verdikleri kumandalar sayesinde, onları okutup, bizzat Agnetha, Björn, Benny ve Anni-Frid’in sesini duyarak, bize anlattıkları hikayeleri dinleyebildik. Müze, bir zaman tüneli gibi sanki. ABBA kurulmadan, çocukluklarından başlıyor tünel. Öyle bir oda vardı ki, Björn’ün çocukluğundaki odasını, gitarı ve piyanosu, manzarasına kadar yapmışlar.

ABBA müzesinde sadece bunlar da yok. Beni en çok etkileyen şey, “Arrival” albümünün kapağında bulunan helikopterin bir benzerinin müzede bulunması. Bu helikopterin yanında bulunan oda, direk olarak kayıt stüdyosu gibi dizayn edilmiş bir odaya açılıyor. Müze ziyaretçilerine sanki helikopterden inmişsin de, kayıt stüdyosuna giriyorsun duygusu yaşatmak istemişler. Kayıt stüdyosu gibi dizayn edilmiş odada kocaman bir ses mikseri var. Kablolar, mikrofonlar, kulaklıklar… Ses mikserinin karşısında da cam var, o camın arkasında tam anlamıyla profesyonel olarak oluşturulmuş bir kayıt stüdyosu var. Gitarlar, piyanolar, mikrofonlar… Bu odayı geçtiğinizde, sahne gibi dizayn edilmiş bir yere çıkıyorsunuz. Burada, sahneye çıkmak, ABBA’nın hologramlarına bakarak, onlar gibi dans etmeye çalışmak ve şarkılarını söylemek çok eğlenceli oluyor.

Müzede, IMAX sinema sisteminde olduğu gibi, perdesi sizi içine alacak şekilde oluşturulmuş, kıvrımlı bir sinema odası da var. Burada, ABBA’nın konserlerinden, müzik kliplerinden, röportajlarından ve günlük hayatlarından oluşturulmuş bir video kolaj var. O videonun kurgusunu kim yapmışsa kutlamam gerek. Sinema ve Televizyon öğrencisi biri olarak, yapılmış kurguya gerçekten hayran oldum. Videoların ve şarkıların geçişi o kadar başarılı yapılmış ki, o odadan çıkmak bile istemiyorsunuz.

Müzenin sonlarına doğru, sizi ABBA’nın plakları karşılıyor. O plakları gördükten sonra içimden tek bir şey geçti: “Eğer bir gün zengin olursam, bu müzeyi satın alacağım!” Gerçekten, hayatımda gördüğüm en güzel müzelerden bir tanesiydi. Dizayn ediliş şekli, sizi süper gerçek bir şekilde oluşturulmuş hayal dünyasına davet etmesi… Müzenin içinde “Waterloo” şarkısını kaç kez bağırarak söyledim bilmiyorum. Hem İsveççesini hem de İngilizcesini. Müzeden çıkarken, içimde tarif edilemez bir mutluluk, fakat bir o kadar da burukluk yaşadım. İkametimi ABBA müzesine aldıracağım sanırım 🙂

Yazıma son vermeden, bir de başıma gelmiş ilginç bir şeye de değinmek istiyorum. Hediyelik eşya bölümünde dolaşırken, arkadaşlarımla karşımıza aniden Conchita çıktı. Peşinde de bir fotoğrafçı vardı. Bize Türkçe konuşana kadar, Conchita çakması biri olduğunu anlayamadık.

ABBA müzesi deneyimim böyleydi. Hayatımın en anlamlı gününde, Eurovision gününde böylesine güzel bir deneyim yaşamak muhteşemdi.

Ali Solman