“Bağırın Ulan En Büyük Türkiye Diye!”

Oğuzhan DurakOğuzhan Durak yazdı..

 


 

Biz Türkler garip bir milletiz be dostlar. Hani birşeyde başarılı olmak için ya zurnanın zırt dediği yere gelmemiz lazım ya da başarılı olduğumuz müsabaka evvelinde ya da sürecinde değişik bir olay yaşamamız lazım. Böyle bir durum başımıza geliyorsa anlayın ki biz o yarışmada iyi işler yapacağız.

Hani öyle bol keseden sallamak istemem. Bir iki örnek vereyim. Yıl 2008. Avrupa Futbol Şampiyonasına ülkemiz bilmem kaç yıl sonra katılmış. 7 düvel heyecanla milli maçları bekler olmuş. Bizim takım bu sefer ne yapacak acaba diye kahvelerden, gazetelere, resmi kurum ve kuruluşlardan son derece gayrı resmi arkadaş toplantılarının muhabbetlerinin baş köşesine oturuvermişti.

İlk maç Portekiz. Mağlup olduk.  Şaşırmadık. Adamlarda Figo, o zamanlar bu kadar palazlanmamış C. Ronaldo, Kel kafalı haylaz Pepe vs. vs. Adamlar geçtiler bizi. Sonrası ise Türkün Türk olduğunu idrak ettiği zamanlar işte. Ev sahibi İsviçre  Papaz’ın Çayırına dönmüş bir sahada 1-0 geriden gelip 2-1’le geçilir. Grupta son maç belalı Çek Cumhuriyeti. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini unutanı gördüm de o maçın son on beş dakikasını unutanı henüz görmedim. Ki belki hitabeyi hatırlayabilsek o durumlara hiçbir zaman düşmeyeceğiz ya neyse. Dk. 75.. Ardaaa diye bağıraduruken Nihat’ın 87’de ve 89’da attığı şaşılası gollerle (Cech’in hayatı boyunca öyle bir hata daha yaptığını görmedim)  Çekleri saf dışı bırkatık. Karşımıza kravatın mucidi beyefendi Hırvatları aldık. Maç zaten malumunuz. Semih’in 120+ bilmem kaçta attığı golle penaltılara gidip Hırvatları ve gözü yaşlı Roberto Rosetti’yi evlerine yolladık. Sonrası daha acı. Sen tut III.Reich’ın panzerleriyle eşleş. Turnuva boyunca ilk defa 1-0 üstünlüğü ele geçir. Ama Alman disiplini bu. Çat! Çat! Çat! Die Türkei hat eliminiert..

Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar futbol muhabbeti neden? Söyleyeyim efendim. 2002 yılında Estonya’da yapılan yarışmada Ca’nım memleketim gurbetçi yığınıyla her yıl kimseden alamasak onlardan puan aldığımız Almanya’dan 0 çekince TRT’nin yetkilileri kıllanmış haliyle ve EBU’ya şikayette bulunmuş. EBU dahi bu duruma şaşırınca 2003’te Letonya’da yapılan yarışmaya “E hadi buyrun gelin” diyerek Türkiye’yi de davet etmişti. Tek şampiyonluğumuzun olduğu yarışmaya işte böyle katıldık aziz vatandaşlarım varın gerisini siz düşünün.

Türkiye’de en son dişe dokunur (ve hatta o zamana kadar tek) başarı 1997’de şimdi bile dinlerken mutluluktan uçtuğum Şebnem Paker’in “Dinle”siyle olduğu için Eurovision’a olan ilgi çokta değildi hani. TRT’nin yetkilileri de Memlekete kendini kanıtlamış,Sezen Aksu Müzik Akademisinden mezun olan 30’lu yaşlarının sonlarındaki (yaşı orada 39 bu arada,orta halli bir teyze yani) Sertab Erener’i Riga’ya göndermeye karar vermişler. İyi ki de vermişler. Çok yaşasınlar.

Sertab şarkıyı o zamanlar flörtözü olan Demir Demirkanla beraber yaptı. Demir Demirkan’ın bir röportajında şarkıyı teslim etmeden bir gün önce 15-20 dk gibi kısa bir sürede (!) yaptığını söylediğini hatırlıyorum. Demek ki şampiyon olmak için o kadar da uğraşmaya gerek yokmuş. Bizim hatamız hep buydu işte. Gerçi kendisinin yaptığı yegane etkileyici şarkının da bu olduğunu düşününce çokta kızmamak lazım kendisine. Vesselam. Ona da sevgi ve selamlarımızı şöyle çarçabuk gönderip devam edelim. Malum adamın acelesi var.

Sertab gitmeden çok örselendi. Garibim. Çektiği klibe mi laf etmediler. Yoksa şarkının neden İngilizce olduğuna mı. Tek yaptığı 5 yılda bir sözlük çıkarmak olan TDK bile karşı çıktı. “Şarkının İngilizce olması üzüntü verici” diye. Otur eline bir mendil alıp ağıt yak ulan o zaman sanattan,yarışmadan anladığın buysa eğer. Bu ülkede spor bakanlığı dahi yapan Zat-ı Muhteremin teki “ Bu ülke neden Türkçeyle değil de İngilizceyle temsil ediliyor. Türk kültürünün İngilizceyle daha mı iyi temsil edileceğini düşünüyor katılanlar. Ben bunun için soru önergesi veririm bre heyy!” tarzında mesnetsiz cümleleriyle yine kendi bindiği dalı kesme hevesine girişmiş lakin dönemin meclis başkanı Beşir Atalay tarafından hak ettiği cevabı alınca susup yerine oturmuştur. Dipnot: Hadise’nin don ve sütyen’den oluşan show’una nasıl sesleri çıkmadı onu hala anlamış değilim. Neyse. Beşir hocanın da ağzına sağlık. Selam olsun.

İşte bu zorluk ve devlet  baskısı altında Sertab’ı yolladık Riga’ya.  Önümüzden İzlanda, Avusturya ve İrlanda çıktı sahneye. 4. Sıra. Sahne Türkiye’nin. Sahne Sertab’ın. Ortada assolistimiz, etrafında 4 tane birbirinden güzel dansçı kızlarımız. Şarkı olanca gücüyle başladı. Sertab’ın pir-ü pak sesi çınlattı Riga Arena’yı. Hele şarkının ortasında “Hah!” diye öyle bir nida patlattı ki, değil arena tüm Letonya tüm Türkiye (abartıyorum) tüm Avrupa kalktı ayağa. Sonlara doğru göbek Show da başladı ve doğunun başarılı olmak için batıya ihtiyacı olmadığını ispat edercesine söyledi şarkısını Sertab. Helal olsun. Anlatırken bile bir hoş oldum.

http://www.youtube.com/watch?v=HCeJnjjYmBc

İşin en çetrefilli kısmı ise oylama. Tele-voting’e o yıl geçildi bilenler bilir. Yani artık o kodaman jüriler değil halklar karar verecekti yarışmanın birincisine. Ne de güzel oldu ama. Son ülke Slovenya oylarını açıklayacak. Belçika;dili ne idüğü belirsizce olan şarkısı “Sanomi” ile 162 puanla birinci. Biz 157 puanla ikinciyiz. Rusyanın dünyaca ünlü (Neden ünlü oldukları hepinizce malum) grubu t.A.t.U ise 152 puanla üçüncü sırada.  Allahım bu ne heyecan. Kalp dayanmaz azizim. Sloven spiker açıkladı. “Three points go to Belgium” Noldu şimdi 165 oldular. En az 8 lazım. 12yi Rusya’ya verir bunlar. E nolacak? Sadece 2 seçenek var. Ya 8 ya 10. Nabız olmuş 1500. Kalbim ağzımda. “Iceland 4 points”. Geç be adam sadede gel hadi. “Norway 5 points.”  “Sweden 6 points.” Yok böyle olmayacak. Tv’nin sesini kapatıp izlemeli. O da olmadı. Kaldı 7-8-10-12. “Austria 7  points.” Aha geldik işte. 12 kesin Rusya’da. O zaman Belçika birinci. Puan almamız lazım puan. “8 points go to Croatia”. .. .. .. .. .. ..

Hadi be. Gitti 8. Gitti birincilik. Seneye Brüksel mi yani şimdi. 10 puan niye versin ki elin Sloveni Türkiye’ye. Dur dur. 10 puan açıklanıyor. “Ten points go toooo…” Allahım mucize mi,nolur olsun nolur..  “TURKEY”..

Durdu hayat. Allahıııııım birinciyiiiiiiz. Bizim ekip komple havada. Ellerinde bayraklar. Bizim Tv’nin kumandasını en son havada uçup yerde paramparça olurken gördüm. Tv’ye sarılmamak için zor tuttum kendimi. Kim takar komşuyu. Bağırın ulan en büyük Türkiye diye!!  Bir Bülend Özveren bağırıyor bir ben. Kazandııık. Kazandık be Bülend abi vallahi kazandık.

2004 ESC in ISTANBUL..  Under the Same Sky..  Aynı gökyüzünün altında buluştuk harbiden.

Teşekkürler Sertab. Teşekkürler Demir Demirkan ve tabii ki Teşekkürler Slovenya. Siz hep On’u verin biz üstünü tamamlarız.

Esen kalın..

Sağlıcakla..