Festivaller Festivali, müsabakalar üstü şarkı müsabakası, ritüeller şirazesi Eurovision Şarkı Yarışması’nın 2012 periyotu, 27 mayıs gününün ilk saatinde İsveç’in birinciliği ile miadını doldurmuş oldu. Final gecesinin sıralaması üzerinden kişisel/kitlesel/falansal/filansal yargılamalar yapmamızda artık bir sakınca yok… Nasılsa güvercinler Suede’e vardı… Eurovision haftasında vites düşmeden sonuçlar hakkında kelam paralayıp ahkam kesmek, nasıl derler… adettendir:
26- NORVEÇ: Stay’in, senenin sonuncusu olacağını hemen hiç kimse öngörmüyordu. Fakat Tooji de mevcut basiretsiz pozisyonuyla, Javine’in yaşadığı hüsranı hatırlattı. İcra edilen beste, pop-oryantal bir şarkıyı Batı’lı ülke temsiliyle sunmanın hata olduğunu bir kez daha ispatlayarak Norveç’in sonunculuklarına yeni bir çentik atmış oldu. İran Sineması’na alkış tutan Avrupa, Tooji’nin sanatına(!) ne yazık ki tahammül bile edemedi. Norveç’in sonunculuğunun bir diğer büyük nedeni de, Tooji dahil tüm vokallerin final gecesi “tık nefes hık soluk” kalmasıydı.
25- BÜYÜK BRİTANYA: 70’li yılların saygın ismi Engelbert’ten çok umutlu olan İngilizler, Eurovision’un değişen dinamiklerini iyi okuyamamış olmalı ki, paralel saygınlıkta bir sonuç yaşamak yerine neredeyse küçük düşürücü bir nihayeti hazmetmek zorunda kaldı. Şarkıları kalitatif değerlendireceği düşünülen jüri de aslında, bir yerden sonra, televote kafasını taşıdığı ve aktardığı için Engelbert’in oy almasına engel teşkil etti. Elbette ki Engelbert için cüretli ve profesyonel bir tavırdır Eurovision sahnesine adım atmak.. Zira, genç nesillerin kolay kolay sindirip peşine düşemeyeceği bir solist olduğu belliyken, sadece jürinin yüklenmesiyle zirveye oynayacağını düşünmek -ben dahil- bir çok kişinin çuvallamasına sebep oldu. Yeni dönem jüri gruplarının, 70’lı yıllar ezberiyle hareket etmediğini anımsamamızda fayda var artık…
24- MACARİSTAN: Cumburlama katılımlar arasında değeri teslim edilmemiş bir gruptu Compact Disco. Her sene yaşanan hakedilmemiş başarısızlık kontenjanını 2012’de Macaristan tek başına kapatıverdi. Pop-rock şarkıların nadir rağbet gördüğü platform olan Eurovision’da benzeri yabancılaşmayı, yine yarı finallerde takılıp kalan Belarus ve İsviçre de istemeye istemeye vurgulamıştı.. Kaldı ki Macaristan’ın düşük puanlarının, Sound Of Our Hearts’ı sevenlerin yüreklerindeki izi işaret etmeye yetmeyeceğini bilenlerin sayısı hiç de az değil..
23- DANİMARKA: Alanis Morrisette “modlama”sının hakkını vererek ülkesini temsil eden Soluna, 80’li yılların liste şarkılarına gönderme yaparcasına şahsına münhasır bir keyif yaşattı hafta boyunca.. Ancak bu keyif; yükselen, gözü ve kulağı dolduran bir haz virajı yaratmak yerine, lezzeti süreksiz vasatlığın mimarı olmaktan öteye gidemedi. İsveç adına 2010 2. yarı finalden çıkamayan Anna Bergendahl de aynı ‘düz’lüğün tekamül seviyesine yetişememişti ki bu benzetme, yabancı forumların kahin üyelerince de bol bol dillendirilmişti…
22- FRANSA: Bu senenin, müzik kariyerine negatif izler bırakan birkaç temsilcisinden biri de Anggun’du.. Şahsen “charts” bazında başarılı bir düzenlemeye sahip olduğuna inandığım ve trend de olabileceğine inanmak istediğim Echo’yu, final gecesi olabildiğince hatalı/detone ve nefes nefese söyleyen Anggun’un hakettiği gerçek sıralama 22.lik değil, sonunculuktu… Hakeza, böylesine amatör ve şaşırtıcı boyutlarda ton kaymalarıyla dolu bir performansın puan alabilmesi bile, kendisini teselli etmeye yetmeli. Adonis kaslı akrobatların verdiği sözüm ona göz ziyafetiyle, yüksek bacak boyu farkıyla yine göz dolduran baldır/kasık seyirliği, Fransa’nın aldığı 21 puanın tek açıklaması gibi..
21- MALTA: Liselerarası müzik yarışmalarında örneklerine sıkça rastlanabilecek amatör bir besteyle “Eller Havaya” yapmak isteyen Malta, amacına gerçekten de ulaştı. Çünkü yayın gecesi şarkıyı dinleyen bir çok kişinin elleri havada kalmış, telefon tuşlarına temas etmemeyi tercih etmişti. Aslında emek harcandığı belli olan keyifli koreografi ve Kurt’un sempatik performansı gecenin bir çok uydur/kaydır sunumundan daha fazla dikkat çekiciydi. Fakat şarkıdaki “junior” doku, Malta’nın orta sıralara bile yerleşmesine izin vermeyeceğini haftalardır haykırıyordu..
20- İZLANDA: Senenin karakteristik katılımlarından biri de Never Forget idi. Film müziği kıvamında icra edilen şarkı, zaten genel hedef kitleyi kucaklamaktan çok uzaktı. Beğenildiği halde oy almakta sıkıntı yaşayan İzlanda’nın bu düşük derecesi, yorumun da şarkının da ‘ne akar ne kokar’ iddiasızlıkta olmasından kaynaklanıyordu. Arkasında bahçesi olmayan L’izlandö, önümüzdeki yıllarda ya büyük oynayarak şampiyonluğu hedefleyecek, ya da bu seneki gibi şöyle/böyle şıklıklarla rutin yalnızlığını bozamayacak…
19- İRLANDA: 2011’in 7.si Jedward, sırf maskot şirinliğindeler diye İrlanda’nın gereksiz yere güven duyup tekrar temsil hakkı verdiği, boy göstermelik bir numune olarak sıralamadaki yerini almış oldu. Eurovision tarihinin prestijli katılımlarıyla özel bir isme sahip olan İrlanda, Jedward’la özellikle 2012 temsilinde sulandırılmış, nereye çeksen gelmez bir besteyle Bakü’de biçareliğine hiçbir bahane bulamaz hale geldi. Çekirge bir sıçradı, daha ikincisinde s….
18- BOSNA HERSEK: Sırf Balkanik ve Rustik oylarla finalde yarışma hakkını kazanan Bosna’nın, özelliksiz/duygusuz/çağrışımsız/yorum’suz/tek ve de düze şarkısı, final gecesinin lavabo gerekçesi olmaktan öteye gidemedi… Değil elde ettiği 18.lik, yarı finali aşması bile Maya Sar’ı gururlandırmalı..
17- YUNANİSTAN: Aphrodisiac, “Elimizde şarkı kalmadı, bundan verelim” diyen esnaf zihniyetli 3. sınıf müzik şirketlerinin, 3. sınıf prodüktör mamulü olarak zaten sınırlarını zorlayamayacaktı ve zorlamadı da.. Yıllardır seyretmekten usanır hale geldiğimiz Grik-grek gösteriyle ve süper ince çorap reklamı çağrışımlı bacak show’uyla Eleftheria’nın beyhude debelenmesine, diaspora ve şuursuz sempati oyları dışında destek veren olamazdı.
16- KIBRIS: Yunanistan’la aynı tavada pişmiş ama baharatına biraz daha özenilmiş bir diğer hamur işi de yavru(!) vatan çıkışlıydı… İlk sıralara bile yakıştıranların çok olduğunu düşünürsek Ivi’nin final öncesi hangi büyüyü yaptırdığının yanıtını bulmakta zorlanıyor insan.. Tıpkı Yunanistan gibi ‘karakter’siz bir şarkıyla Eurovision’da tekerleme’li/mani’li güfte sayıklaması olan La La Love’ı, Ivi’nin sevişken bacakları dahi kurtaramadı. Öte yandan, erotik bakışlarına çalıştığı kadar, ses performansına özen göstermeyen Adamou, ayakları altına aldığı kitapların ah’ını da ömür boyu taşıyacak görünüyor…
15- UKRAYNA: Sonraki yıllar hatırlanmayacak, ama yayın gecesi salonu coşturmasını bilmiş solistlerden biri de hiç kuşkusuz Gaitana’ydı. Rüküş sahne gösterisi her ne kadar zenci gırtlağını manipule etmemiş olsa da, “Hareketli bir şarkı yapalım, alemlere akalım” hinliğini hissettiren “Be My Guest”; amip misali çoğalmış kardeş ülkelerin oy desteğine de iyi bir ev sahipliği yapmış oldu…
14- LİTVANYA: İlk dakikasında umutlandıran, fakat sonrasında kendi kendini “zap”layan bir şarkıydı “Love is Blind”. Genç yaşına rağmen başarılı sayılabilecek bir performans sergileyen Donny, “aşağıya düşmez yukarıya bakar” garibanlığını atamadan sıralamanın tam ortasındaki yerini, ama komşu ama takdir oylarıyla aldı mı? Aldı! Elinden tutulsa, yetişkinlik yıllarında başarılı albümler yapmaya muktedir olan Donny, bu haliyle kör gözüm her şarkıyı ve her koreografiyi sahiplenmemeli…
13- MAKEDONYA: 2012 final gecesine “bir solistin yükselen değeri” dışında hiçbir katkı payı sağlamayan ülkelerden biriydi Makedonya.. Oy verenlerin bile “play list”lerine almayacağı “Crno E Belo” vakur bir sahne sunumuyla puan topladığı kadar, genetik akrabalarının tuşlamasından da yeterince nasiplenmiş oldu.
12- ROMANYA: Büyük tatil köylerinin animasyon gruplarının eğlencelik, “hoştur boştur” jingle’larının formunu taşıyan Zaleilah, senenin, aldığı oyları Eurovision ölçeklerinde hakeden şarkılarındandı. Basit, basit olduğu kadar antipatik bulunmayan örgüsüyle daha iyi bir derece elde etmesi her halükarda mümkün değildi. Seyredildi, eğlenildi, geçti, bitti, o kadar…
11- MOLDOVA: Katıldığı her sene ilginç sunumları ve keyifli melodileriyle Eurovision’un stilize ülkelerinden olduğunu artık kanıtlayan Moldova, kendi içinde tutarlı sıcaklığını, performansının her saniyesinde korumasını bildi. Geçmiş yılların “İsraeli” başlıklandırması gibi, yakın gelecekte “Moldovan” nitelemesi, yüksek kabul görmeye yazgılı… Siması, Edward Norton’u hatırlatan Pasha’nın “şirin” vizyonu, ilk 10’a girdi girecek hallere ayrıca vesile olduğunu eklemekte fayda var..
10- İSPANYA: Yılın en sağlam performanslarından birini Eurovision sahnesine taşıyan Pastora, seslendirmesi çok zor olan şarkısını, hem profesyonel duruşuyla hem de en ufak bir çapağa uğramayan tertemiz yorumuyla 2012’nin tartışılmaz “Asalet” öznesi olarak da takipçilerin hafızalarına rahatlıkla yerleşti. 100 puan sınırını aşamaması ise, “al gülüm ver gülüm”cü mitoz devletlerin dirsek teması ile açıklanabilir.
9- İTALYA: Kusursuz sahnesi ve kusursuz ses gücü, Nina Zilli’yi seçildiği günden beri favoriler listesinde hep saklı tuttu. Ne jürinin ne de televote cenahının görmezden gelmediği Nina, beklentileri tam karşılayan bir sonuç almamış görünse de, final gecesine her anlamda kalite katan “makam”ını Bakü’de hiç zorlanmadan anıtlaştırdı.
8- ALMANYA: Roman, 2012’nin tantanadan uzak, teraneye prim vermeyen en steril şarkısıyla kimsenin kayıtsız kalamadığı bir ‘kaale alış’ı helalinden sahiplenmesini bildi. Hiç egzajere müzikal küstahlıklara başvurmadan, kendinden emin ama tevazu dolu edasıyla, pırıl pırıl bir yorumla, üstelik torpilsiz puanlarıyla ilk 10’a kolaylıkla giriverdi. Aslında Almanya’nın 2012 Eurovision Şarkı Yarışması’na katkısı, ıvırdan ve de zıvırdan temsillere şık bir balans ayarı yapmasıydı.
7- TÜRKİYE: Tek albümlük genç solist ve de oyuncu Can Bonomo’nun, ekibiyle elinden gelen tüm gayreti gösterdiği, süreci takip edenler tarafından yeterince biliniyor. Candaş Baş’ın tematik gösterisi ve şarkının sempatik armonisi, Bonomo’nun senkronize coşkusuyla hafta boyunca hem sosyal medya platformlarında hem de Bakü’de oldukça ilgi topladı. Ukala televizyoncu ve müzisyenlerin sık sık havalı olsun diye zikrettikleri “Magic Touch” ihtiyacı her ne kadar tartışmalı bir noksanlığı işaret etse de, Türkiye’nin aldığı sonucun genel kitleyi tatmin ettiğini söyleyebiliriz. Love Me Back, Eurovision Şenliği’nin hakkını her anlamda veren bir şarkı olarak yad edilmekten kurtulamayacak.. Ne güzel!…
6- ESTONYA: Kimi Residance ofislerinde, hiçbir işe yaramayan ama havalı havalı alt katları seyre dalan “Asma Kat”lar (Fransız Balkonu misali) vardır.. İçine eşya da koyamazsınız, değil yürümek ayakta bile zor durursunuz… Kuula da, fiyakalı ama fonksiyonsuz bir mimari örneği olarak profesyonel bir yorumla “albeni” zamiri olmayı başardı. Lepland’ın kulak dirilten ses gücünü takdir etmemek elbette haksızlık olur… Bu aşamada şu tespiti yapmakta hiçbir çekince görmüyorum: Kuula, yarışma sonrası kaç müzikseverin “hit” dosyasında saklı kalabilecek: Birkaç müzikseverin… Onlar da muhtemelen Ott’u gözlerinde canlandırarak dinleyecekleri için meditatif bir gayretkeşliğe ihtiyaç duyacaklar.. Yine de Estonya, basit formüllü bir eseri sağlam donatıp Bakü’de sahnelettiği için ayrıca tebrik edilmeli..
5- ARNAVUTLUK: Şarkıdan ziyade Rona’nın standart üstü karizması ve gırtlak kudreti, Arnavutluk’u ilk 5’e rahatlıkla oturtuverdi. Son derece zor bir şarkı olan Suus, hem jürinin hem televote cemiyetinin alakasını modifiye edercesine, üstün bir teatral sunumla zirveye layık olduğunu, prova haftlalarından çok önce avaz avaz duyurmuştu…
4- AZERBAYCAN: Her ne kadar İsveç’li bestecilerin desteğiyle yarışmada başarılı grafikler çizmekte ısrarcı olan Azeriler, When The Music Dies’ın algoritmik altyapısına dahil edilen etnik nefesli çalgı balaban sounduyla kulak yormayan, son derece liste hiti olmaya aday bir eserle hak edilmiş bir 4.lükle yarışmayı bitirdi. Sabina’nın vokal gücünün tüm beğeni kriterleriyle eş zamanlı tanımlandığını ayrıca ekleyelim.
3- SIRBİSTAN: Seçildiği haftadan beri Kitaro’nun Silk Road’unu ayan beyan kullandığını söylediğim ve yine başından beri varlığına en sert muhalif tavrı koymaktan çekinmediğim pişkin Zeljko’nun üçüncülüğü, balık hafızalı oy verenlerin koşulsuz teslimiyetinden prim toplayarak elde edildi. Özellikle tüm Balkan doğumlu kromozomik akraba ülkelerin haniyse huzurunda secdeye vardığı, ilah-ı muhterem, endamı Kutsal Kitap Bab’larından bir sözcük, tebessümü azizler azizi uhreviyet içeren, sanki Cennet’i müjdelemeye gelmiş de vakurluğunu doğalında koruyan bir aktörlükle sahnede adım atan copy paste bestekar Zeljko’nun, uzun yıllar boyunca elindeki hazır “damar” şablonlardan çok ekmek yiyeceği aşikar. Hır’lı takipçilerin kınadığı bu Hır’sız müzisyenin ar’sız ve Art’sız her projesi, kendini jiletleyecek kadar boyun eğmiş Müslüm Gürses hayranlarının “öl desen ölürüm”cü aidiyet duygularını sömürmekten uzak durmayacak. Birinci gelseydi daha sert bir kritikte bulunurdum ki, üçüncülüğü, tenzilatlı yazmam için yeterli bir sebep olmuştur. Şunu da ez cümle, son cümle bağlamalıyım: Zeljko, matematiğini çok iyi çözdüğü melodik altyapı düzenleme profesyonelliğiyle, en büyük günahları kamufle edecek kadar başarılı bir müziko-diplomattır.
2- RUSYA: Eğer Eurovision’un, sadece bir şarkı yarışması değil de uluslar arası bir televizyon yayını olduğunu da düşünürsek, Buranovskiye Babushki’nin, bu yayının izlenme oranlarını yükselten ciddi bir “efekt” olduğunu da kabul etmeliyiz.. Neyse ki yarı finallerde elenen Avusturya, Karadağ, Gürcistan gibi zıvana sınırındaki şarkıların ucuzluğuna düşmeden, belki “Joke Entry” belki tüm kurgusal kalıplara eğlencelik bir reaksiyon olarak varlıkları, çok büyük ilgi topladı… 2012 temsiliyle Rusya’nın, rating kaygısı da taşıdığını artık bildiğimiz Ebu’nun bu anlamdaki beklentisini karşılayan en büyük ülke olduğunu görmeye mecburuz. Ne duygu sömürüsü yapan ne de “sevimli olayım, ortamlara nam salayım” cıvıklığına başvuran Babushki, yıllar sonra da hatırlanacak karakteristik temsilleriyle alkışlanmayı haketmişti. Eurovision’un radyoda düzenlenen bir şarkı yarışması olmaması, aynı zamanda sırt çevrilmez/çevrilmesi teklif dahi edilemez sahne gösterilerini de kucaklaması, “denge” sorunu yaşamayan tüm sunumlar için kutsanması gereken bir kriterdir. Rusya da bu kritere kendi ölçeklerinde olabildiğince uyum sağlayıp keyifli bir 2.likle Bakü’ye veda etti.
1- İSVEÇ: Daha Melodifestivalen birincisi seçilmeden, Bakü 2012’nin şampiyon adaylığı sürekli yazılan, bahislerde de daima zirvedeki yerini koruyan Loreen; ilk seyredeni ekrana mıhlayan bir etkiyle açık ara ipi göğüsleyip, Eurovision tarihinin “kült” katılımları arasındaki yerini alıverdi. Yıllardır gerçekleştirdikleri broadcast katkıları kadar, bir çok ülkenin şarkısında “personel” bulundurması İsveç’i, resmi bir “Eurovision Ülkesi” yapmaya yetiyor da artıyor bile. 2013’te düzenlenecek olan yayının ne denli görkemli ve kusursuz olacağı daha şimdiden kabul gördüğü için, Euphoria’nın profesyonel konseptinin puan yağmuruna tutulması mevcut “eşleme”yi daha da anlamlı kılıyor. 1999’da Charlotte’un sert bir baş çevirmesiyle biten şampiyonluk şarkısı, 2012’de Loreen’in, şarkının henüz ortasındaki aynı sertlikteki baş çevirmesiyle adeta selamlanmış oldu. Öte yandan, kerhen yayını seyreden izleyicinin şarkıyı duyduğu ve sahnesine tanık olduğu ilk saniyelerde aynı sertlikle başını sabitlediğini iddia etmek, umarım Euphoria’yı beğenmeyenlerin sinirini bozmaz…
Juri oyları neden açıklanmadı…
almanya ilk 3 te olmalıydı
My relatives always say that I am killing my
time here at net, however I know I am getting familiarity
every day by reading such nice articles or reviews.