1. YARI FİNAL: EKRANDAN NASIL GÖRÜNÜYORDU?

Yarışmayı arenadan izlerken her şeyin nasıl göründüğünü hep okumuştuk. Peki evinden izleyen biri için 1. Yarı Final nasıl gözüküyordu? Yazarlarımızdan Burak K. bunu kaleme alıp, dün akşamki yarı finali değerlendirdi.

Öncelikle yarışmayı izlerken 2017 yılıına ait bir yarışmayı değil de, 2008-2012 arası bir dönemki yarışmayı izliyor gibiydim. O hissi sevdim aslında. O hissi tek bozan şey; eskiden bol bol bayrak görmeye alışık olduğumuz ekranın alt kısmında artık bol bol telefon görüyor oluşumuzdu. Bu biraz üzdü açıkcası. Bunu yarı final oluşuna bağlayıp, finalde daha bol görebileceğimi umuyorum.

Opening‘i kendi içinde başarılı buldum. İsveç akımıyla gelen kazananın yarışmanın birinci yarı finali açması durumunu görmüyor olmak sevindirdi. Ben hala kazananın eski bir gelenek olan finalin açılışını yapması taraftarıyım. Kazananı final açılışında görmek, eski bir geleneği yaşattığı için bana daha güzel geliyor.

Yarışmada kişisel olarak ilk dikkatimi çeken şey grafikler oldu. Biraz işim de olduğu için oraya gözlerimi diktim hemen. Grafiksel olarak temiz işler vardı ama çok kreatif bir şey yoktu. Ülke, şarkı isimleri vs neredeyse geçen senenin aynısıydı.
O ekranda, sahnedeki bayrak renklerini görmek biraz zorlama geldi bana. Kişisel olarak beğenemedim. Fikir olarak güzel ama uygulamaya geçildiğinde o kadar güzel durmuyordu sanki. Onun dışında da zaten temiz, klasik ESC stiliydi.

Sunucular fena değildi. Yaşlarının gençliğini de göz önüne aldığımızda böyle büyük bir organizasyonun ilk yarı finali için güzel iş çıkardılar. Tek olumsuz yorumum yazılmış scriptler üzerinden okunan esprilere olur. Mans ve Petra’da gördüğümüz gibi daha başarılı kurgulanabilirdi ama çok da göze batmadı. Klasik ESC işte dedirtti.

Postcard
fikrini çok beğendim. Bence son yıllardaki en başarılı fikirdi. Flashback olayı çok güzel oturtulmuştu. Sevdim.

Hologramdan uzak bir yıl olduğu için -en azından bu yarı final için- oldukça mutluyum. Zira geçen yıl fazlasıyla doymuştuk. Şimdilik sadece Yunanistan’da gördük. Açıkcası onun da çok başarılı bir çalışma olduğunu düşünmüyorum.

Verka Serduchka‘yı daha aktif ve daha fazla görmek isterdim. Zira Verka Serduchka, Ukrayna’nın Eurovision ikonu.

Jamala‘nın interval act performansı güzeldi. Senfoni orkestrası versiyonu ile 1944 farklı bir boyut kazanmıştı. Geçen yıl izlediğim Jamala ve 1944’ü tercih etsem de bu sene de Jamala’yı görmek, izliyor olmak güzeldi.

Sahnenin tasarımına gelecek olursak; sahnenin önünde bulunan gemi burnu gibi kısmı çok gereksiz buldum. O olmadan sahne başlı başına daha güzel gözüküyordu. Ekrana yansıyışını başarılı bulmadım.

Performanslara gelecek olursam;

İsveç; akmadı da kokmadı da. MF performansından ne bir adım ilerideydi ne de geride. İsveç olması ve ortalama üstü bir şarkı olması Robin’i ilk 10’a sokacaktır.
Gürcistan; Tamara güzel bir performans sergiledi. Güçlü de bir vokal. Sahnesinin yetersizliğinden kaybetti. Alışıldık ve çok sık gördüğümüz Eurovision performanslarındandı.
Avustralya; Gecenin en kötü performanslarındandı. Sahnesi güzel olmasına rağmen endişesini sesine fazlaca yansıtan Isaiah, iyi bir vokal performansı sunamadı. Ama Avrupa insanın Avusturlaya’ya olan ilgisi onu finale taşıdı.
Arnavutluk; Lindita da gecenin güçlü vokallerinden biriydi ama duyma sorunu yaşadığı gerek mimiklerinden gerek de hareketlerinden çok belliydi. Bir o kadar da endişeliydi. Şarkının oktavı ile hepimizi büyülese de finale çıkamayacağı en başından belli olan ülkelerden biriydi. Genel olarak yetersizlik vardı.
Belçika; Ekrana yansımasını beklediğimden daha başarılı buldum. Fakat Blanche o kadar heyecanlıydı ki vokal gücü olarak problem yaşadığı gün gibi ortada bir gerçekten. Sınırdan finale çıktığını düşünüyorum.
Karadağ; Slavko gerçek bir showboy. Eğer sahne bir kabare sahnesi olsaydı kesinlikle gecenin yıldızı olabilirdi. Fakat gerek vokal olarak gerek de şov olarak yarı final standartlarının altındaydı. Biz Eurovision seyircileri böyle “unique” tipli insanları severiz. Bu yüzdendir ki Slavko da kendi fan kitlesine şimdiden sahip oldu bile. İlerleyen yıllarda tekrar Eurovision sahnesine görebiliriz gibi geliyor bana.
Finlandiya; Sigur Ros’u Eurovision sahnesinde izlemek gibiydi. İzlediğim bir filmin en hüzünlü sahnesi gibiydi. Maalesef ki Eurovision seyircisini yakalayamadı. Bana göre top10’de olup, finale e çıkmayı hak ediyordu.
Azerbaycan; Gecenen top 3 performansından biriydi. Kardeş ülkemiz olması bir yana modern bir sounda yerleştirilmiş güzel sözler ve nakarattaki etnik nağmenin birleşimi çok güzel yansımıştı. Üstelik modern sanat müzesinden bir bölümmüş gibi duran sahnesi Dihaj’ı gecenin en iyilerinden biri yaptı. Finalde top 10 içinde yer almaması için hiç bi sebep yok.
Portekiz; Salvador’a ilk açıklandığı andan itibaren fanlar tarafından büyük bir ilgi var. Temiz ve sadece bir performansla finale çıkmaya hak kazanan Salvador, bana göre bu senenin en abartılan yarışmacısı. Finalde de iyi bir derece alacağını düşünüyorum.
Yunanistan; Yunanistan finale çıkması en bariz olan ülkelerden biriydi. Tam Eurovision’a yakışır ve Eurovision seyircisinin seveceği bir performanstı. Demy’nin vokali de oldukça iyiydi.
Polonya; Güçlü bir ses ve güçlü bir şarkı ile gelen Kasia Mos’un hep bir “acabası” vardı. İlk yarı final performanslarının vokal olarak ortalama altı olmasının da avantajı ile Polonya kendini finalde buldu. Şarkının verdiği mesajın ve Polonya’nın son zamanlarda artan oy potansiyelinin de bunda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Moldova; Gecenin sahneye -bana göre- en yakışan performansı bu ülkeye aitti. Geceye dair herkesin mutabık olduğu bir konu varsa, o da Moldova’nın finali fazlasıyla hak ettiğiydi. İzlerken kendimi “sonunda eurovision izliyor gibi hissediyorum” derken buldum. Moldova bu yıl, Eurovision tarihinin en iyi derecesini alacaktır diye düşünüyorum.
İzlanda; Svala, temiz ve güzel bir performans çıkarsa da şarkısının tam anlamıyla Eurovision seyircisini yakalayamayacağını en başından beri düşünmüştüm. Zira bulunduğu yarı finaldeki oy dağılımına ve genel olarak İzlanda’nın oy potansiyeline de bakarsak çıkamayacağı çok belliydi. Ayrıca kişisel görüşüm olarak bu şarkıyı ne kadar sevsem de ulusal finalde göze daha hitap ettiği ve şarkının daha anlam kazandığını düşünüyorum. Genel olarak başarılı bir performanstı ama yetmedi.
Çek Cumhuriyeti; Sahnede gördüğüm en güzel, en soft renkler bu şarkıya aitti. Martina’nın yumuşak sesi ile bütünleşmiş ve güzel bir görüntü oluşturmuştu. Dinlerken huzur veren cinstendi. Yine de bunların yeterli olmayacağını biliyorduk. (Bir sonbahar günü kendinizi bu şarkıyı dinlerken bulacaksınız. Yazar demişti dersiniz)
Kıbrıs; Klasik bir Eurovision sahnesi ile karşımıza geldi Kıbrıs. Parlayan bir yıldız olmasa da gecenin hatırlananlarındandı.
Ermenistan; Son zamanlarda çıtayı oldukça yükselten Ermenistan, yine güzel bir performans ile geldi karşımıza. Finali daha ilk andan garantileyen ülkelerden biriydi. Bana göre performansta bir iki tutukluk olsa da gecenin başka iyi performanslarından biriydi.
Slovenya; Slovenya’nın şarkısı ilk açıklandığı andan itibaren finale çıkamayacağı garanti şarkılar arasındaydı. Biz Eurovision seyircileri böyle şarkıları çok gördüğümüz için ve her sene Eurovision sahnesinde mutlaka bir kaç tane şarkı böyle olduğu için bu tarzda oldukça seçici oluyoruz. Malesef ki Slovenya sınıfı geçemeyenler arasındaydı.
Letonya; Letonya’nın enerjilerini ve şarkılarını tam olarak seyirciye geçiremediklerini düşünüyorum. Sahnede çok renkli bir şeyler ve güzel bir sound vardı ama bir bütünlük ya da bir konu yoktu. Bu yüzden kaybettikleri kanısındayım.

Son olarak tekrar altını çizmek istiyorum. İzlediğim yarı final 2017 yılına ait olmaktansa 2008-2012 arasında bir döneme ait gibiydi ve beni en mutlu eden şey buydu. İkinci yarı finali ve büyük finali heyecanla bekliyorum.

Burak.