STOCKHOLM SENDROMU-1: TAYFUN O. YAZDI

img 4375

Stokholm sendromu,rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir terimdir.
İsmini, 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak
bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.

İşte biz Stockholm’den dönen OGAE Turkey ekibi de, benzer bir sendrom içindeyiz:) Buna istinaden, 61.Eurovision Şarkı Yarışması’na yerinde tanık olan arkadaşlarımız, biriktirdikleri anıları kaleme aldı. Kendimizi Stockholm’de kalben rehin bıraktığımız için de bu seriye Stockholm Sendromu adını taktık. Keyifli okumalar dileriz.

*****

Aslında kararsızdık. 2015 yılının sanırım Eylül ayında, bir anda karar verip uçak biletlerini aldım, ver elini Stockholm dedim. Maraton sonrasında hızlandı. Viyana’da salonda fan zone’da yaşadığım ayakta izleme deneyimi yüzünden, bu sene bilet almayı tercih etmemiştim. Zira Viyana’da özellikle finalde, kalabalıktan ve görüş açımı kesen kafalardan o kadar bunalmıştım ki, muhtemelen 12-13 şarkı sonrasında yüzlerce Euro ödediğim o bileti yakıp Press Center’a geçmiş, orada izlemiştim yarışmayı.

img 4036
Tabi ki Arena’da bulunmak ayrı bir keyif her zaman. Akreditasyon sayesinde kıyafetli provaları salonda izleyeceğimi biliyordum ancak yarışma atmosferini tatmak da istiyordum yine. İşte o anda kombine bilet alan ekipten Sulhi imdadıma yetişti sağolsun. Aylar öncesinden kendisine, “Nasıl olsa sen finali salonda izleyeceksin, kombine pakette yer alan Cuma akşamki “Jüri Finali” biletini bana verir misin?” demiştim. Sağolsun cümlemi bitirmeden bana evet dedi ve sözünü de tuttu. Evet tuttu diyorum zira, yarışmaya 1 hafta kala, finalde Justin Timberlake’in ESC sahnesine çıkacağı haberi duyuldu. Kim olsa 2 kez Justin’i izlemek isterdi ama Sulhi sağolsun lafının bile etmeden verdi bileti bana. Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz yani 🙂

img 4373 1
Stockholm, tıpkı görme fırsatı bulduğumuz diğer Batı Avrupa şehirleri gibi. Mimarisinden, yaşam tarzına, yemeklerine ve kurallarına kadar. Ama Viyana’nın en iyi tarafı, nispeten daha gevşek olan sigara içme özgürlüğüydü benim için:)
İlk kez ayak bastım İsveç’e. Organizasyon o kadar mükemmeldi ki, bize sağlanan fırsatların tümünden yararlanmaya çalıştım. Müzeleri gezmek, şehir turu yapmak ve dahası. (ABBA müzesi için Ali Solman’ın Stockholm Günlüğü yazısına göz atabilirsiniz)

img 4377
Ayak bastığımız gün, yani birinci yarı finalin olacağı Salı günü, tesadüfen elimizde bulduğumuz davetiyelerle, aslında başka yerde izleme planları yaparken kendimizi arenada bulduk. Globen, benim için anlam kazandı ilk kez o gün. Zira hafızamda halen o İsveçli köylü kızının, 2000 yılı açılışında “Welcome Europe” dedikten sonraki coşkulu anlar vardı. Benim için o videoda sıradan bir mabed gibi görünen Globen Arena, bu yıl içine girdiğim zaman beni büyüledi. Ve şimdi 2000 açılışını izlediğim zaman o sahneye de, o kırmızı koltuklara da başka bakıyorum artık. İnsan, insan yapısı bir binaya hayran kalır mı? Kaldım ben 🙂

img 4374
Yarışmadan bahsetmek istemiyorum bu yazıda. Zira hem orada bulunduğumuz süre içinde yazdıklarımız, çektiğimiz videolar hem de yarışma sonrası yazıp çizdiklerimizde söyleyeceğimiz bir çok şeyi söyledik yarışma ve şarkılarla ilgili.
İkinci yarı finali, İsveç’e yerleşmiş olan eski arkadaşım Ezgi, eşi Eric, Uluç, Önder, Şafak, Olcay ve Fatih’le bir barda izledik. Coşkumuza İsveçliler de ortak oldu.
Cuma gecesi Final’in Jüri provası için ise, arenada yerimizi aldık. Justin’in provaya da çıkacağını öğrendiğimizde tabi ki daha da heyecan verici oldu o bekleyiş. Jüri finali, şimdiye kadar tanık olduklarımın çok ötesinde, mükemmeldi. O kadar gerçekti ki her şey, puanlamanın başlamasını bekledik prova bittiğinde. Bir gece sonra olacak her şeyi görmüş olduk olmasına, daha önce de böyleydi. Ama bu kez salon o kadar tıklım tıklımdı ki, birinin “Esas yarışma yarın arkadaşlar” diye sürekli uyarması gerekiyordu bizi. Şahit olduğumuz Final provası ve Justin’in efsanevi şovu da dahil, final akşamı neler olacağına o kadar detaylıca hakim olmuştuk ki, inanılmaz bir tatmin duygusuyla ertesi güne rahat girdik.
Final gecesi ise, yine kulübümüzden kalabalık bir grupla Euroclub’ın dev perdesini tercih ettik. Bizim gibi yüzlerce kişiyle inanılmaz heyecanlı bir puanlama izledik. Sonucu zaten biliyorsunuz.
Günlerimizi, akşamlarımızı yazdım şu ana kadar. Ya gecelerimiz? Havanın ancak 22.00 gibi kararmasıyla başlayıp, gece yarısı 3.00 gibi aydınlanan Stockholm’de, o kısa karanlık anlara sıkıştırdığımız gecelerimiz.

img 4266
Hep Euroclub’taydık. İsveç Kraliyet Sarayı’nın karşısında, o kadar iyi hazırlanmış bir yerdi ki, Avrupa’nın ve dünyanın dört bir yanından binlerce kişi, sevdiği ESC şarkılarıyla tepinip durdu. Ve kafasını çevirdiği her yerde sevdiği ESC şarkıcılarıyla karşılaştı.
Bu yılın sloganı ise tam bize göreydi aslında. Come Together! Evet öyle yaptık biz de. OGAE Turkey ekibi bu sene o kadar kalabalıktı ki, topluca çekindiğimiz fotoğrafa bile yetişemeyen 8-10 arkadaşımız vardı Stockholm’de.
Beraber izledik, beraber eğlendik, beraber güldük, yedik içtik, beraber çalıştık, tümünü de sizlere aktarmaya çalıştık.

img 4172 1
Hayatımızdaki 1 yılı daha, anlamlı kılmayı başardık.
Çok klişe evet ama hayat da paylaşınca güzel be kardeşim.
Şimdi yeni anılar için, yeni şehirlere gitme, yeni arenalarda bayrağımızı dalgalandırma ve yeni sloganların altında yeni paylaşımlar yapmak için ip çekme vakti. Geri sayım başladı bile 🙂