“TÜM İPUÇLARI VIDEO – KLİPTE!”

reg

Balkanlardan gelen Soğuk Hava Dalgası’na alışmışlar için, serin ama sıcaklıktan yoksun parıldıyan bir güneşli İstanbul Pazar’ında, kariyerlerinde dile kolay 20 yılı devirmiş ve yaşadıkları coğrafyanın en hatırı sayılır indie rock gruplarından biri olma mertebesine erişerek, Goran Bregovic’i bile kendilerine hayran bırakıp, Rolling Stones’un  dikkatini çekmiş dört Saraybosna’lı gençten kurulu Regina ile, Eurovision Şarkıları “Bistro Voda”‘nın tanıtım kapsamında geldikleri İstanbul’da, Sultanahmet’in “Sora Sora Bağdat Bulunur” lafını tekzip edecek bir “turistik köşesinde” buluşarak, grubun solisti Davor EBNER’in ifadesini aldık. Grubun Dünü, Bugünü, Yarın’ının izini sürdük. Gelecekten haberler aldık. Bu keyifli söyleşinin Devamı için Moskova’da hasbihal etmeye sözleştik.

Onikipuan : Adınızdan başlayalım öncelikle. Bir rock grubunun kendini bir bayan ismi ile adlandırması görülmemiş bir şey değil elbette ama ne yalan söyleyelim çok da tercih edilesi bir durum olmadığı da aşikar.

D.E. : Aslında grubun adının verilmesi hikayesi de bir tuhaf. Grup olarak ortak bir arkadaşımız var Almanya’da Regina  isminde  ve ona ithaf edilerek kondu grubun adı, bir de Kraliçe anlamına geliyor bildiğiniz gibi.

 

Onikipuan: Biyografiniz ve diskografinize bakıldığında, 20 yıllık geçmişi olan ve bu süre zarfına 9 albüm sığdırmış bir grup olarak, extra müzik yapmanın ötesinde bir araya gelmiş 4 kişiden fazlası olduğunuz da çok açık.

D.E. : Bu çok doğru. Bir gruptan daha fazlası olduğumuz fikrinize katılıyorum. Belirttiğiniz gibi, Regina bizi yeni tanıyanların sandığı gibi Sadece Eurovision için biraraya gelmiş 4 kişiden çok daha fazlası! Hepimiz profesyonel olarak müzik yapmadan önce de birbirimizi tanıyorduk. Bu da savaş öncesi zamana denk geliyor ki, İlk albümümüz de o zamanlar daha yeni piyasaya verilmişti. Ardından Almanya’ya gittik ve bir süre orada kaldıktan sonra yeni albümümüz için çalışmalara başladık, akabinde 1991’de de çıkardık zaten. Savaşın sona ermesi ve ortalığın yatışmasıyla  da Saraybosna’ya geri döndük.

Onikipuan: Kariyerinizin ilginç kilometre taşlarından biri de Rolling Stones’a ön grup olarak Budva’da konser vermeniz.

D.E : Kesinlikle! Başlıbaşına bir olaydı!!

Onikipuan : Genellikle Uluslararası Arena’da büyük ticari ve liste başarısı gösteren grup ya da sanatçılar, kendi ülkeleri dışında bir başka ülkede konser verdiklerinde, kendi tarzlarının çok uzağında olmayan, sanatsal ve ortaya koydukları ürün olarak  ülkelerinde genel kabul görmüş standartları aşmış sanatçı ya da grupları kendilerine ön grup olarak tercih ederler. Bu anlamda sizin Budva konseri için seçilmeniz nasıl gerçekleşti?

D.E. : Bizi Rolling Stones’un menajerleri arayarak, kendilerine yaptığımız işlerle ilgili materyaller göndermemizi istediler. Biz de, DVD ve CD’lerimizden oluşan bir promosyon paketi hazırlayarak kendilerine gönderdik. Ardından ön grup olarak seçildiğimiz haberi geldi.

Onikipuan: Kuşkusuz her zaman hatırlanacak bir olay olmuştur sizler için. Efsanevi bir grup ile aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duyguydu? Mick Jagger ve Keith Richards ile karşılaştığınızda ne hissetiniz? Müziğiniz ile ilgili olarak nasıl yorumlarda bulundular?

D.E. : Seni hayalkırıklığına uğratmak istemem ama grup ile maalesef hiç karşılaşmadık. Bizim için ayrılan herşey gruptan uzakta farklı bir yerdeydi ve onların konserinden çok önce sahne aldık ama itiraf edeyim muhteşemdi! 65.000 kişi oradaydı ve böyle bir kalabalığa daha önce hiç çalmamıştık. Dediğim gibi muazzam bir deneyimdi!

Onikipuan: Almanya ile sıkı bağları olan bir sanatçısın. Müzikal anlamda Alman müziği seni ve yaptığın müziği nasıl etkiledi?

D.E. : Alman müziğini gerçekten seviyorum ve orada harika gruplar var. En büyük favorimde, “die Fantastischen Vier”. (Ünlü bir Alman Rap Grubu)

Onikipuan: Bir rap grubunun favorin olması da ilginç!

D.E. : (Gülüyor). Evet ama yalnız onları dinlemiyorum elbette. Silbermond, Xavier Naidoo’da diğer favorilerim.

Onikipuan: Herkes bizden şu anda Hadise ve şarkısı hakkındaki görüşlerini duymayı bekliyor.

D.E. : Hahaha, Eurovision’a sıra geldi demek ki!

(gülüşmeler)

D.E. : Şeyyy, Hiç dinlemedim.

Onikipuan: Rakiplerin hakkında bir fikrin var mı? Kıyısından köşesinden haberdar olduğun ya da bildiğin bir katılımcı var mı?

D.E. : Çok dürüstçe söylemeliyim ki, hiç kimseyi tanımıyorum. Rakiplerimiz kimdir, ne söylüyorlar en ufak bir fikrim yok. Tek odaklandığım kendi müziğim ve bizim Moskova’da ne yapacağımız.

 

Onikipuan: Güzel. O zaman ne yapacağınızdan bahsedelim istersen biraz. Sahne koreografisi için çalışmalar ne durumda? Bir konsept oluştu mu kafanızda?

D.E. : Konseptimiz gizli saklı değil. “Bistro Voda”‘nın klibini izlediyseniz, Moskova’daki sahnemiz hakkında artık bir fikir sahibisiniz diyebilirim rahatlıkla. O Bayraklı kızlar, trompet vs. o klipteki herşeyi Moskova’da göreceksiniz ama daha fazlasını bende bilmiyorum, inan. Şu anda sadece beyin fırtınası yapıyoruz ama bu söylediklerim %100 koreografinin bir parçası olacak.

 

Onikipuan: Video Klipten devam edelim. Klipteki militarist hava ve yarışmanın Moskova’da yapılması bir çeşit Sovyet Rusya’sı güzellemesi ya da göndermesi olduğunu düşünenler oldu.

D.E. : Alakası yok. O gördüklerin sadece birer imaj. Demin dediğin gibi tüm bunlar sadece bir konseptin parçası ve onlarda bu konsepti tamamlayan parçalar. Trompet ile şarkı daha marşvari bir hava kazandı ve bu da bizi klipte, sergilenen bütünlüğe sürükledi.

Onikipuan: Klip nerede çekildi?

D.E. : Belgrad’da.

 

Onikipuan:  Yarışmaya neredeyse 45 gün kaldı. Bundan sonrası için takvimizde neler var?

D.E. : Özel bir şey yok, konserlerimiz, turnelerimiz ve elbette promosyon gezilerimiz bütün hızıyla devam edecek. Bu arada Moskova’da Bosna – Hersek Partisi düzenlemeyi planlıyoruz. Şu anda bu konu ile ilgili netleşmiş henüz bir şey yok ama yapıldığında, hepiniz davetlimizsiniz! Partide küçük bir konser vereceğimiz gibi, başka diğer sürprizlerimiz de olacak!

 

Onikipuan: Nazik davetin için teşekkürler, orada olacağımıza emin olabilirsin!

D.E. : Bende buraya gelip, bizlere ilgi gösterdiğiniz için sizlere ve Türkiye’de bizi ağırlayan ve harika zaman geçirmemizi sağlayan herkese çok teşekkür etmek istiyorum sizin vasıtanızla. Herşey harikaydı. Herşeyin ötesinde İstanbul’da bulunmak tarifsiz bir deneyimdi.

(Röportaj: Osman KURAL)